16 Eylül 2012 Pazar


Yaşam eylülde başlar
Benim için hayat hep eylülde başlar. Gece yatmadan önce hafif hafif esen rüzgar beni çoraplarımı aramaya itiyorsa, şortlar pijamalarla yer değiştirmeye başladıysa, kısa geceliklerin üzerine inceden sabahlıklar çekiliyorsa yaşasın Eylül geldi demektir.

Daha da lezzetlisi evden çıkarken üzerimize giydiğimiz hırkalar veya daha kalın penyeler. Öğlene doğru çıkan güneş artık canımı sıkamayacak çünkü her şartta akşamüstü eve dönerken sevgili hırkamı giyeceğimi biliyorum. Artık yatakta yatmaktan korkmayacacağım, sıcak ve havasızlık yerine üzerime çektiğim minik bir pikeye hatta acele edip sevgili yorganıma sarınacağım. Çarşaflarımın yıkanırken kullandığım lavanta kokularını kaybetmeyecekler, onları ütüleyip yatmanın zevkine varacağım.
Hava da erken kararmaya başladı ya, uykuya geçeceğim zamana kadar gökyüzüne baktığımda yıldızları erken göreceğim. Böylece efkarda erken basacak. Akşam ayin sigaramı daha erken yakıp, daha erken tadını çıkaracağım.
Koltuk koltuğa yaptığımız ana oğul sohbetlerimiz daha uzun sürecek ve artık "Öff çok sıcak" cümlelerinin yerini daha fazla yaşamsal paylaşımlar alacak.
Acelem var ya, dolabımı düzelttim. Artık yazlık birşey görmek istemediğimden en hafif siyah beyazlarımı, en hafif sonbaharlıklarımla birleştirdim. Hatta konuyu öyle abarttım ki, kuru temizlemeciye gidecek kışlıklarımı bile torbalayıp, hazırladım :)
Kalan en pembe şey şemsiyem, yağmur bir başka neşeli olsun diye. Canım pijamalarımı tek tek yıkadım, ütüledim. Yarısı gül koksun yarısı lavanta diye ayrı ayrı yerlere yerleştirdim.
Sevgili laptopum Sıdıka bir süredir benden ayrıydı. Ekranı bozulduğu için dünyanın parasını istemişler, ben de canım zaten sıcaktan bezgin madem yazmıyorum kalsın demiştim. Dün Sıdıkam tamire gitti. Dedim ya içimde bir sonbahar çoşkusu var.

Okullar başlamadan önceki hafta en keyif aldığım yerlerden biri de Akmerkez'dir. Ellerinde bir sürü torbayla okul alışverişine gelen insanları seyrederim. Gülmeden olmaz. Çünkü en problemli bölüm tokalar ve çoraplardır. Kız annelerinin sinirleri tepesinde, kız alınanlardan memnun değil ağlamaklı ve tonlarca para dökülmüş torbaların içinde okulla ilgili en önemli parça süslü kalem ve silgidir. İşte hayat benim için orada durur. Hiç kımıldamaz. Hatta nefes bile almaz.

Kendimi kaybettiğim yerdir kırtasiye ve kitapçılar. Kalemlerim olsun isterim hep. Olur ama bir türlü yetmez. Her kalem gördüğümde almak aldıkça onları biriktirmek isterim. Kalem ve defter anlayışım şımarık zengin kadınları gibidir; dolap dolusu kıyafete bakıp bakıp, üzerime giyecek hiçbir şeyim yok !!!! derler ya :) Benim de her zaman kalemim az, defterim yoktur. Kalem kutularına aşığım, masa üstü çöp kutularına da. 50 yaşında olmam barbili ve oyuncaklı bütün kırtasiye malzemelerini beğenmeme ve almama engel değil. Masamda barbili bir çöp kutusu bulunmasıda tamamen bundandır. Laptopum Sıdıka'ya ilanı aşk edip aylarca taksit ödememde kendisinin kalemli oluşundan ve el yazısı yazılabilme özelliğinden ileri gelmektedir.

Herşeyimi paylaşabilirim ama kalemimi vermem (eskiden bir de kızarmış patatesimi vermezdim ama o mazide kaldı. Kilo verene kadar öldüm vallahi.)

Eylülün benim için başka bir güzelliği daha var. Kreşimde sezon açılır. Hepimiz hava sıcak olsa da yeni sezon kıyafetlerimizi giyer, ortalığı temizler toplar birçok şeye yeniden başlarız. Aramıza birileri katılır, birileri ayrılır. Onlar bize biz onlara alışmaya çalışırken, yeni bebeklerimiz ve çocuklarımız başlar. O daha da inanılmaz bir heyecandır.
Yaşam bizim için yeniden başlamış gibidir. Eski çocuklarımızla bile yeni programlar yaratırız.
Ben her eylül yeniden şiirler yazmaya başlarım. Yazılarım kendiliğinden sabahın erken saatlerinde bir bardak çayla dökülür parmaklarımın ucundan.

Yaşanan tüm sıkıntılar, acılar ve her şey geride kalır eylül ayında. Kreşim ve ben, minik bedenlerdeki yaşlı ruhlarımla birlikte dostlarımızı aramıza alır, hayata yeniden başlarız.

Trafik sıkışıklığı ve bir sürü aksilik hayatımıza dünya güzeli renklerle yere düşen sonbahar yapraklarıyla birlikte katılır.
Yine sabahları okulların önünden İstiklal Marşı'nı dinleyerek geçeriz. Formalarının içinde ürkek minik yüreklerdeki heyecanla, genç delikanlıların ve şimdiden büyümüş küçülmüş edayla ortada dolaşan kızlarımızın heyecanı aynıdır. İlk veya orta veya lise değişmez. Üniversite de :) Hepsinde hocayla ilgili gümbürdeyen kalpler olduğu gibi, her dönemde renk değiştiren ama duygusu aynı olan okul ve sınıf aşkları vardır. İster öğretmene, ister sınıf arkadaşına isterse başka sınıftan birine olsun.. Okulu dayanılmaz kılan bir sürü özelliğin yanında  zevk ve heyecanı katan bunlardır. Sonbahara bir de benim gözümle bakar mısınız!
Mahmutpaşa da bile azıcık paralarıyla çocuklarını okula göndermeye çalışan ailelerdeki heyecan bütün şikayetlere rağmen farklıdır. Ortada dolaşan havada illaki sevgi, çoşku ve heyecan vardır.
Sonbaharı bana hüzünlü kılan tek şey yetişemediğimiz köyler, okula gidemeyen miniklerdir. Ne yaparsak yapalım bir türlü yeterli olamadığımız...

Sevgiyle, Ayla
16.09.2007